Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bölünüyorum

Bekliyorum. Küçük bir belirti, karanlık köşelere itelediğim varlığımı ışığa davet edecek bir hareket bekliyorum. İhtiyaç duyulmaya ihtiyacım var. Zamanında bir duvar örmüştüm insanlarla arama. O duvar genişliyor, benliğimi ele geçiriyor. Beynimin içine ulaşıyor. Her düşünce bir oda oluyor, bölünüp birleşiyorlar. O duvar kalbime ulaşıyor, yarıp geçiyor, kanatıyor. Bir harabe inşa ediyorum. Gelen yok, bir tuğla daha koyuyorum. Önce dışarıdan, sonra da kendimden kopuyorum. Her geçen gün biraz daha kaybediyorum masumluğumu, hatalar yapıyorum. Kendimi korumak için var ettiğim duvarlar beni çekiyor, hapsediyor. İnsanlar geçip gidiyorlar, hoşçakalın diyorum. Pişman olacak kadar heves kaldı mı içimde, sanmam. Üşüyorum, bir iki masum anıya tutunmaya çalışıyorum. "Geriye kalan tek şey belli belirsiz hatıralar sadece. Hayır, hatıraya da güvenilmez." Gidecek bir yalnızlığım bile yok. Ne insanlara selam verip dostlarıyla sohbete tutulabilenlerden olabildim ne de etrafında kimse olmayan ge

plastik ördek

 Nefes al. Nefes ver. Kafamı çıkardım. Suyun içindeki huzurlu sessiz uğultu bozuldu. Artık her şey biraz daha gerçek. Sevmedim. Kaçmam lazım benim. Buradan, insanlardan, en başta da kendimden kaçmam lazım. Suyun üstünden yükselen buharı izliyorum. Yumuşak hissettiriyor ama nefesimi kesiyor, hoş. Dizlerim kızarmış, fazla mı sıcak? Ama böyle üşümüyorum. Ilık bir yalnızlık var üzerimde. Buz gibi kesip atmıyor. Birden her şey yoğunlaşmaya başlıyor, sürem doldu. Yüzümü parçalasam; gözlerim akıp gitse, suya kapılsa... O zaman rahatlar mıyım? Sıcak bir sessizlik kaplar mı zihnimi? Tekrar sudayım. Kafamın içindeki keskin uğultudansa suyun misafirperver, nispeten daha huzurlu sessiz uğultusunu tercih ederim. Beni çağırıyor; suyun girdabına kapılıp gitsem, diyorum. Kalp atışlarımı sayıyorum. 27, 28, 29, 30... Sessizlik, hiç kimse yok. Belki ben de yok olurum, diyorum. 59, 60, 61, 62... Ciğerlerimdeki hava tükeniyor. Gerçekliğe biraz daha yaklaşıyorum. 98, 99, 100... Çıkmak istemiyorum. Suya karı

yeme bozukluğu?

 "Yemek yemek seni öldürmez ama yememek öldürür. " Yeme bozukluğu olan birinin çokça karşısına çıkan bir cümledir. Dışarıdan bakılınca gayet de mantıklı. Ama yemekle sorunu olan biri için işler göründüğü kadar basit değildir.  Yemek yemek benim için uzun süredir kafamı kurcalayan bir mevzu haline geldi. Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği ve ara öğünler. Bi şekilde beğenilme kaygısı ve özgüvensizlik gelişti. Öğle yemeğini gereksiz bulmaya başladım. O kadar yemeğe ihtiyacım yoktu ki. Kahvaltı ve akşam yemeği. Başta çok fark etmedi. Ama bu görünüş takıntısı bununla kalmayacaktı. İki öğün gayet yeterli, hatta fazlası bile var. Tabağımı daha az doldurayım en iyisi. Ucu gözükmeyen bir döngüye girişimin ilk anlarıydı bunlar. Artık akşam herkes için pişen yemekten yediğim günler çok yediğim günler. Çok yağlı, o şeyin içinde un vardır. Pişen gıdalara karşı bile önyargılıyım. Gıda işlemden geçtikçe kalorisi artıyor, dolayısıyla yiyebildiğim kadar çiğ tüketmeye çalışıyorum. Tam yağlı s