düz dünya

 Seslerden nefret ediyorum. Paslı, gıcırtılı sesler... Bana yapmak zorunda olduğum şeyleri neden sadece zorunda olduğum için, kanayarak yaptığımı hatırlatıyorlar. Çıt, çıt, çıt, çıt. Seslerin zehri parmak uçlarımdan kalbime rutubet akıtıyor. Sessizliğin duyulmayacağı bir sessizlik istiyorum, sessiz seslerin duyulmayacağı. Ölmeden nefes almak istiyorum. Gözyaşlarıyla bir cehennem söndürmeye çalışıyorum.



Boynumdan akan ter damlaları beni boğan denizimi dolduruyor

Küçük ölüm senfonim kulaklarımda yankılanıyor

Bir milyon yedi yüz üç toz tanesi boğazıma yapışıyor

Çürük portakal kokusu ve paslı sesler içimi söküp alıyor benden

Tanrıyı öldürmek için dua ediyorum

Ruhum patlayacakmış gibi, tükeniyorum.


"Çünkü kim olursan ol bana dönüşeceksin. Bittiğin an başlayacağım. Sana yaratarak yok olmanın sırrını ezberleteceğim. Benimle savaşma, kazanırsan kaybedersin."


Sığamıyorum buraya

Dalgalanan duvarları izliyorum

Sanki beni fırlatıp atacaklar

Daha çok gömüyorum kendimi bataklığıma

Dalgaları izliyorum 


Paslı bıçaklar ülkesinden kaçtım buraya

Sizi tanımıyorum

Beni tanımıyorum

Mavi çiçeğimi tomurcuklandıracağım

Bir kelebek konduracağım üstüne

Küçük kırmızılarım açacak

Ben bu kelebeği tanımıyorum


Susuyorum işte, susuyorum! Al sana ceza! Ceza mı ödül mü sen karar verirsin artık.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"İntihar öyle edilmez, böyle edilir baba. "

uyuşmuşluk?

Müziğe Armağanlar: Hayko Cepkin